Başkandan Mesaj 2025

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

HZ. PEYGAMBER, CAMİ VE NAMAZ

Allah Resulü (s.a.s) inanç, anlam ve ahlak ekseninde bütüncül bir hayat modeli ortaya koymuş örnek bir şahsiyettir. Onun örnekliği, sadece inananlar için değil hakikate susamış, adalete muhtaç ve merhamete aç herkes için çağları aşan bir ilham kaynağıdır. Hiç şüphesiz bu eşsiz örnekliğin temelinde Hz. Peygamber’in Allah ile kurduğu derin, samimi ve sarsılmaz ilişki vardır. Onda bir bilinç hâline gelen ve hayatının her anına yön veren bu ilişki, özellikle ibadet ve mabet bağlamında daha da görünür olmuştur. Onun inşa ettiği toplumda hayat, daima cami ekseninde şekillenmiştir.

Hz. Peygamber’in (s.a.s) anlam dünyasında cami, namaz ibadetinin eda edildiği bir mekân olmanın yanı sıra vahdetin, kardeşliğin, dayanışmanın, ümmet bilincinin ve ortak aklın inşa edildiği merkez olmuştur. Medine’ye hicretiyle birlikte inşa ettiği Mescid-i Nebevi, bu anlayışın en somut tezahürüdür. Mescid-i Nebevi’nin inşasında bizzat çalışması, en şiddetli hastalığı esnasında bile cemaati terk etmemesi ve insanların bireysel ve toplumsal sorunlarını mescitte çözmeye çalışması, Hz. Peygamber’in mabede verdiği değerin açık bir göstergesidir. Nitekim Mescid-i Nebevi, sadece bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda inanç, ilim ve ahlak eğitiminin merkezi olmuştur. İslam’ın ufkuyla hayata bakmayı öğreten bir mektep olmuştur. Müslümanların inanç dünyasından toplumsal ilişkilerine, kulluk bilincinden sosyal hayatın inşasına, eğitimden sanata, aileden çevreye kadar hayatın bütün alanlarına yönelik değerlerin ruh köklerinin birleştiği bir mekân olmuştur. Hayatın merkezinde yer alarak İslam’ın değerlerini topluma taşımıştır.

Resulullah’ın mescide ve namaza olan düşkünlüğünün özünde bedenleri aynı safta ve kalpleri aynı mekânda buluşturma hem bireyin ruhunu hem de toplumun vicdanını tevhid istikametinde sürekli canlı tutma arzusu yer almıştır. Bu sebeple o, ümmetini, namazları camilerde cemaatle kılmaya teşvik etmiş, cemaati terk edenleri ise şiddetle kınamıştır. Peygamber Efendimizin izinden yürüyen Müslümanlar, Medine ve Mescid-i Nebevi örneğinden hareketle asr-ı saadetten itibaren birlik ve beraberlik içinde medenileşmenin merkezi olacak mabetler yapmanın gayreti içinde olmuştur. Camilerin bünyesinde kurdukları vakıflar bunun en somut göstergesidir. Söz konusu vakıflar, tarih boyunca kadın erkek, genç yaşlı, Müslüman gayrimüslim yediden yetmişe her insanın ihtiyacını giderdiği cami merkezli birer iyilik abideleri olarak hizmet vermiştir. Böylelikle camiler, toplumsal birlik, beraberlik ve kardeşliği pekiştirdiği kadar birlikte yaşama kültürünün gelişmesinde ve güçlenmesinde de önemli bir fonksiyon icra etmiştir.

Yaşadığımız çağ, ne yazık ki hem bireyin iç dünyasında hem de kolektif hafızada kutsalın yerini belirsizleştirmiştir. Bu vahim savrulmadan etkilenen Müslümanların zihin ve gönül dünyasında cami, namaz ve nebevi örneklik gibi temel değerler, maalesef gerçek anlamından uzak düşebilmektedir. Örneğin, kulun Allah’ın huzuruna doğrudan kabul edilişini, Rabbine gönülden teslim oluşunu ve boyun eğişini simgeleyen namaz, bireyin ruhunu disipline eden, zamanı anlamlandıran ve varoluşa derinlik kazandıran bir ibadet olmaktan çıkarılıp günlük akış içinde ertelenebilen, ötelenebilen şeklî bir görev hâline gelebilmektedir. Camiler ise Hz. Peygamber’den itibaren İslam toplumlarında üstlendiği ibadet, eğitim, danışma, dayanışma işlevlerinden büyük ölçüde uzaklaştırılıp toplumsal hayattan izole edilmiş pasif mekânlara dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Bu minvalde en belirgin kırılma ise Hz. Peygamber’in örnekliğinin salt bir bilgi nesnesi olarak algılanmasıdır. Oysa Resulullah’ın (s.a.s) örnekliği, sadece öğrenilecek bir bilgi değil hayata taşınması gereken bir bilinçtir.

Esasen bugün yaşanan bireysel ve toplumsal sorunların temelinde bizi biz yapan, bizi birbirimize bağlayan bu üç unsurun ihmal edilmesi, ötelenmesi ve hayatın dışına itilmesi vardır. Zira camiye yabancılaşmak, kendi köküne ve kimliğine yabancılaşmaktır. Namazdan uzaklaşmak, hayata anlam veren ruhu ve mihveri kaybetmektir. Resulullah’ın örnekliğinden uzaklaşmak; adaleti, merhameti, hakikati, hikmeti ve güzel ahlakı yitirmektir. Dolayısıyla bu üç değerin günümüzde doğru bir şekilde anlaşılması, yalnızca dinî bir uyanış için değil, aynı zamanda insanın kendisiyle, çevresiyle ve Cenab-ı Hak ile irtibatını doğru bir şekilde yeniden tesis etmesi bakımından da hayati öneme sahiptir.

Sonuç olarak cami sadece bir ibadethane veya bir mimari unsur değil Müslümanların kimlik ve aidiyet bilincini pekiştiren, onları bir araya getiren, manevi köklerine bağlayan, hafızasını ve istikamet bilincini tahkim eden bir hayat merkezidir. Başka bir ifade ile iman, sadakat ve sorumluluk bilincinin mekân ile özdeşleştiği yerdir. Bu mekâna ruh veren namaz da ilahi davete icabetle mümini yaratıcısına bağlayan bir bilinç inşası, hayatın merkezine yerleştirilmiş bir anlam haritası ve hayatı her daim yeniden anlamlandıran bir duruştur. Hz. Peygamber’in (s.a.s) örnekliği ise bu bağlamda mümince bir bilinç, duruş ve yöneliş modelidir. Dolayısıyla camileri temsil ettiği değerlerle imar etmek, namazı hayatın nirengi noktası kılmak ve Hz. Peygamber’in örnekliğinde bir hayat yaşamak, Müslümanlar için ihmal edilemez bir sorumluluktur. Söz konusu sorumluluğun hakkıyla ifa edilmesi, elbette daha güzel bir hayatın, daha huzurlu bir toplumun ve daha iyi bir geleceğin kapılarını açacaktır.

Prof. Dr. Safi ARPAGUŞ

Diyanet İşleri Başkanı